Reggio Emillia Nedir?

Reggio Okulları, II.Dünya Savaşı yıkıntılarında ailelerin kendi okullarını inşa etmeye başlaması ile oluşmuş. Felsefenin kurucusu olan psikolog Loris Malaguzzi belediye ve ailelerin yaptığı okullarda, geleneksel yapıları yıkan bir sistem oluşturmaya başlamış. Eğitim her çocuğun hakkı” olduğu düşüncesiyle çocukların kaliteli bir eğitim alabilmesi için okul, aile ve toplumun işbirliği içinde çalışması gerektiği esas alınmıştır. Reggio Emilia Yaklaşımının kurucusu Loris Malaguzzi’nin görüşü Dewey, Piaget, Vygotsky, Bruner ve diğerlerinin görüşlerinden oluşmuş sosyal bir yapısalcılık yansıtmaktadır. Malaguzzi, “doğumdan itibaren sosyal olan, zekâ dolu ve meraklı bir çocuk” imgesi çizmektedir.

Başlangıç olarak Reggio Emilia felsefesine Gelişim Psikolojisi açısından bakıldığında şu çıkarımları elde ediyoruz:

  • Her çocuk benzersizdir ve kendi gelişiminin baş kahramanıdır.
  • Çocuklar bilgi edinmeye açtır. Merak ve merakın getirdiği heyecan çocuğun birincil özelliğidir.
  • Çocuklar doğdukları günden itibaren kültürün onlara sunduğu sosyal ve fiziksel dünyayla içiçedir ve Reggio Emilia sisteminde okul,  her şeyin birbiriyle bağlantılı olduğu bu dünyanın içinde yer alır.

Bu metod aslında bir bakıma Waldorf ve Montessori metodlarından ortak özellikler taşıyor. Bu sistemde herşeyin kayıt altına alınması, çocuğun birebir gelişiminin video çekimleri dahil olmak üzere son derece detaylı olarak kayıt edilmesi öne çıkıyor.

Reggio Emilia yaklaşım sisteminin genel özellikleri olarak, en belirgin noktalar şöyle sıralanıyor: Çocuk merkezli olması, aile ve öğretmen katılımlı olması, 4 ay-3 yaş (infant toddler) ve 3-6 yaş okulları olarak iki farklı yaş gruplarına hitap eden okullar olması. Ayrıca çocuğun fiziksel çevresi, bu sistemde çocuğun üçüncü öğretmeni olarak geçiyor.

Bu yaklaşıma göre çocuklar hayatın anlamıyla ilgili cevaplar aramaktadırlar. Onlara cevabı vermek için acele etmemek, onun yerine cevabı kendilerinini bulması için teşvik etmek gereklidir. Erken çocukluk eğitiminde yapılması gereken, çocuklara gelişimlerini destekleyici ve ilerlemelerini teşvik edici bir ortam yaratabilmek ve kendi fikirlerinin gelişmesine fırsat tanımaktır. Çocukların sayısız yaratıcı, entellektüel ve iletişimsel potensiyelleri vardır ve her birine saygı gösterilmelidir.

Reggio Emilia yaklaşımında, çocuklara somut yaşantılar sunulur, bu sayede yeni deneyimler kazanmalarına yardımcı olunur. Çocuklar araştıran, üreten ve hipotezlerini test eden kişilerdir. Kendilerini ifade ederken çok farklı sembolik araçlardan yararlanabilirler. Örneğim, resim, heykel, müzik, gölge oyunları, dramatik oyun gibi. Reggio yaklaşımında buna “Çocuğun Yüz Dili” adı verilir. Çocukların düşüncelerini ve duygularını herkes tarafından görünür kılmak adına kullandıkları birçok sayıda dile sahip olduklarına inanılır. Bu diller aracılığıyla çocukların sembolik düşünmesi, yaratıcılığı ve iletişim becerileri gelişir.

 

Bu yaklaşım ile sistemlerini oluşturan okullarda özellikle aile katılımının etkisi çok büyük. Okullardaki özel ve kaliteli deneyimlerle ailelerin katılımı teşvik ediliyor.